Değişen Yaşam Koşullarına
Uyum Sağlamak
Öğrenme Motivasyonunda Gizli
“Derin anlamlar taşıyan hedeflerle, sonuçlanmayı bekleyen düşlerle ve ifade edilmeyi bekleyen saf aşkla motive olduğumuzda, işte o zaman gerçekten yaşarız.”
Greg Anderson
İnsan yavrusu hayatta kalma ve yaşama içgüdüsüyle dünyaya geliyor. Ancak bunu başarabilmesi, içine doğduğu ortama ve onun şartlarına ayak uydurabilmesi ile mümkün. Şanslı olunan nokta şu ki, milyonlarca yıl sürmüş evrimsel süreçler insanı çevreye uyum göstermesini sağlayan üstün bir genetik programla donatmış durumda. Bu programın en temel özelliği insanın ‘öğrenebilme yetisi’ ve buna ‘motive olabilmesi’dir.
Tekrarlanan deneyimler sonucu hayata bakışta ve davranışlarda meydana gelen kalıcı değişime ‘öğrenme’ diyoruz. İnsan yaşama uyum sağlamak ve birbirinden farklı birçok ihtiyacını karşılamak üzere, hangi yaşta olursa olsun sürekli öğrenmek zorunda. Zira ne dış dünyada, ne de iç dünyamızda hiçbir şey sabit kalmıyor. Değişmeyen tek şey neredeyse değişimin kaçınılmaz ve sürekli olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Örneğin siz bu yazıyı okurken beyninizde bilgiyi proses etmek üzere saniyede 10 milyar kimyasal reaksiyon gerçekleşmektedir. İçimizde ve dışımızda olup biten her şey bizi ister istemez etkiliyor ve değiştiriyor. Modern yaşamın sürekli değişen yapısına ayak uydurmak için yetişkin bireyler olarak yaşamın tüm alanlarında kendimizi yenilemek durumundayız.
Peki kendimizi yenilemeyi ve geliştirmeyi nasıl başaracağız?
Bu konuda son yıllarda ortaya atılmış önemli bir kavram var: ‘Yaşam boyu öğrenme’. Yani öğrenme sürecinin sadece okul dönemleriyle sınırlı kalmaması ve yaşam boyu devam etmesi. Peki yeni şeyler öğrenmeye her daim motive olmak gerçekten mümkün mü? Gelin bu soruya yanıt aramadan önce, motivasyon kavramının ne anlama geldiğini bir düşünelim.
Motivasyon aslında, insan davranışına neden-sonuç ilişkisiyle açıklama getirmek üzere sosyal bilimlerde kullanılan insan-yapımı hipotetik bir kavram. Onu direkt olarak gözlemleyemiyoruz ya da hassas bir şekilde ölçemiyoruz. İnsanların ne yaptıklarına ve ne söylediklerine dayanarak -örneğin “... yapmayı çok istiyorum”, “öyle hevesliyim ki,..” “.. ulaşmak için her şeyi yaparım.” gibi cümlelerinden- motivasyonlarına dair bir çıkarsamada bulunabiliyoruz ancak. Soyut bir kavram olmasına rağmen, insan davranışını motive eden unsurları ve onların etkileşimsel dinamik yapısını anlamamız, kendimizi ve çevremizdekileri motive edebilmemiz için kritik bir öneme sahip.
Çok bilinen bir Nasreddin Hocafıkrası vardır: “Hoca bir gün oğlunun eline bir testi tutuşturup çeşmeden su getirmesini ister. Çocuk dışarı çıkarken de ensesine bir tokat atıp: “Testiyi sakın kırma ha!” diye öğüt verir. Bunu gören komşulardan biri “Yahu Hocam demiş, henüz testiyi kırmadan niye dövüyorsun yavrucağızı?” der. Hoca cevap verir: “Testiyi kırdıktan sonra dövmem testiyi geri getirmez ki birader!”
Kendinizle yaşam arasında kurduğunuz ilişkide sizi harekete geçiren, bir işi yapmanızı sağlayan itici güç nedir? Bir hedefe doğru yol alırken sizin için ne önemli oluyor, hangi duygularla motive oluyorsunuz? Hocanın oğlunda yaratmaya çalıştığı gibi, siz de hata yapmamaya, reddedilmemeye, başarısızlığa uğramamaya, beceriksiz duruma düşmemeye odaklı bir motivasyon kaynağına mı sahipsiniz? Yoksa kendinizle gurur duyacak bir iş başarma, koyduğunuz hedeflere ulaşma, özetle kendinizi gerçekleştirme ihtiyacı ile mi güdüleniyorsunuz? Eğer bu ikinci grup eğilim ağır basıyorsa, kendi kendini üreten pozitif bir motivasyon kaynağına sahipsiniz demektir.
Peki dış dünyaya ayak uydurmaya çalışırken öğrenmeye karşı motivasyonumuzu canlı tutmamız acaba nasıl mümkün?
Öğrenme motivasyonu “belirli bir öğrenme amacını gerçekleştirmek üzere insanın enerjisini yönlendirmesini sağlayan doğal (içten gelen) ve insani bir süreç” olarak tanımlanabilir. Motivasyonumuzun yardımıyla öğrenme sürecinde konuya dikkatimizi verir, konsantre olur, öğrenme sürecine dair tutkulu hisseder ve bu sayede öğreniriz. Ancak her insan her zaman öğrenmeye hazır, açık, istekli, kararlı ve azimli durumda değildir. Hepimiz bazen yaşam deneyimlerimizin bize öğretmeye çalıştığı şeylere direnme eğilimi gösterir; adeta yeni bir şey görmek, duymak, bilmek istemeyiz.
Bir Fransız atasözü şöyle der: “Bir atı suya götürebilirsiniz ama ona zorla su içiremezsiniz”.
Hepimizin bildiği gibi öğrenmek değişim demektir ve hepimizin buna zıt başka bir ihtiyacı daha vardır: Süreklilik ve güven duygusu. Bildiğimiz, alıştığımız dünyanın sabit kalmasına, kurguladığımız hayatın yarın da aynı şekilde yaşanacağına, geleceğin tahmin edilebilir ve tutarlı olmasına ihtiyaç duyarız. Bu ihtiyaç yoğunsa, öğrenmeye ve değişime karşı bir direnç ortaya çıkabilir, zaman zaman öğrenme motivasyonumuzun düşmesine neden olabilir.
Öğrenme motivasyonu niçin önemli?
İki insan düşünün ki aynı beceri düzeyindeler ve her ikisine de başarmak için aynı imkan ve şartlar sağlanıyor. Elbette motive olan kişinin performansı ve elde edeceği sonuç motive olmayan kişininkinden çok daha yüksek olacaktır. Bir kişinin öğrenme sürecinin ne denli başarılı olacağı, o kişinin öğrenme motivasyonuyla doğru orantılıdır. Motivasyonun yüksek olduğu bir öğrenme sürecinde etkileşim daha akıcı ve etkin olur; gerginlik ve negatif duygular azalır; yaratıcılık ve öğrenme gözlemlenecek kadar belirginleşir. Motive olduğumuzda öğrenme süreci çok daha keyifli ve heyecan vericidir. Aynı zamanda yüksek öğrenme motivasyonu bizim o konuya karşı ilgimizi gelecekte de sürdürmemize ve öğrendiklerimizi daha etkin bir şekilde hayata geçirmemize olanak sağlar. Kısacası kişiler öğrenme süreçlerini ne kadar motive olmuş şekilde yaşarlarsa, öğrenmeyi yaşam boyu sürdürecekleri geliştirici bir tutum olarak benimseme olasılıkları da o denli yüksek olur.
Öğrenme bir süreçtir; bu süreçte amacımıza nasıl ulaşacağımız ve o amaca ulaşmada tutkumuzun nasıl bir rol oynayacağı kültürel olarak içinde büyüdüğümüz ailede ve toplumda öğrendiklerimizle belirlenir. Dolayısıyla insanda öğrenme davranışını oluşturan motivasyonel faktörler kişilerin kültürel bağlamından ayrı düşünülemez. Ayrıca kuşaklar arası farkların gitgide uçurumlaştığı günümüz toplumunda, çalışan kitlenin yaşama bakış, deneyim ve kavrama yöntemleri açısından hızla farklılaştığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu doğrultuda kendimizi ve çevremizdekileri motive etmeye çalışırken, kuşaklar ve bireyler arası farklılıkları iyi kavramamız ve buna göre motivasyon stratejilerimizi yenilememiz ayrı bir önem taşımaktadır.
Yetişkin bireyleri öğrenmeye motive eden temel unsurlardan iki tanesi; ‘anlam arayışı’ ve ‘yetkinlik ihtiyacı’dır. Her insan içinde yaşadığı dünyayı anlamak ve yaşamda kendine özgü bir anlam bulmak ister. Düşüncelerimiz, duygularımız ve aksiyonlarımız temelde yaşadıklarımızı anlamaya yönelik süreçlerdir. Viktor Frankl ‘İnsanın Anlam Arayışı’ isimli kitabında bunun çok temel bir insani ihtiyaç olduğunu Nazi kamplarında yaşadığı çarpıcı deneyimlerle anlatır. Kendi değerlerimiz ve yaşama bakışımız bizim bazı konulara özel bir ilgi geliştirmemizi sağlar ve o konuyla ilgilendikçe onunla aramızda bir bağ gelişmeye başlar. O konu bizim için artık özel bir anlama sahiptir. Bunun yanı sıra meraklı ve aktif olmak ve önem verilen bir işte başarılı olmak da hangi kültürde olursa olsun insan doğasının bir parçasıdır. Yaptığımız işle ilgili becerilerimizi geliştirmek ve o alanda kendimizi yetkin hissetmek isteriz. Bu iki eğilimimizi, yani anlam arayışımızı ve önem verdiğimiz bir konuda yetkinliğimizi geliştirme ihtiyacımızı harekete geçirdiğimizde içsel motivasyonumuzu doğrudan yükseltmiş oluruz. Yaşamımızı ‘yapmam lazım’lar değil ‘yapmak istiyorum’lar şekillendirmeye başlar. Sahip olduğumuz zaman artık sıkıcı ve geçmek bilmeyen bir şey olmak yerine akıcı, keyifli, yaratıcı ve değeri bilinen bir sürece dönüşür.
Okul Rehberlik Servisi